Çengelli İğnenin Epik Hikâyesi: Küçük Ama Dünya Tarihini Değiştiren Kahraman! Bir düşünün… Elinizde minicik, sıradan bir iğne var. Ama bu iğne, pantolonunuzu hayata bağlayabilir, düğmesiz gömleğinizi kurtarabilir, hatta bebek bezi felaketini önleyebilir. Evet, bahsettiğimiz kahraman: çengelli iğne! 👏 Peki, bu küçük mucizeyi kim buldu? Ve neden hâlâ evde en az bir tanesini “bir gün lazım olur” diye saklıyoruz? Hazır olun, çünkü birazdan hem tarihe hem de insan zekâsına kahkaha eşliğinde bir yolculuk yapacağız. İhtiyaç Zekâyı Doğurur: 19. Yüzyıl ve Bir Adamın Sıkıntısı Tarihler 1849’u gösterirken, Amerikalı mucit Walter Hunt, cebinde sadece birkaç dolar ve başında bir ton dertle evinde oturuyordu.…
Yorum BırakKategori: Makaleler
Hırs Neden Kötüdür? Edebiyatın Aynasında Bir Tutkunun Çöküşü Bir edebiyatçı için kelimeler yalnızca anlatının taşıyıcısı değil, insan ruhunun derinliklerine uzanan aynalardır. Her metin, bir karakterin iç çatışmasını, arzularını ve zaaflarını yansıtır. İşte bu aynalardan biri de hırstır — insana yön veren ama çoğu zaman onu kendine yabancılaştıran güçlü bir dürtü. Hırs neden kötüdür? sorusu, yalnızca ahlaki değil, aynı zamanda estetik ve varoluşsal bir sorudur. Çünkü edebiyat, hırsı yalnızca bir duygusal aşırılık değil, insanın kendi içindeki karanlıkla yüzleşmesi olarak görür. Hırsın Estetik Karanlığı: Gücün Gölgesinde Kayıp Ruhlar Edebiyat tarihinde hırs, çoğu zaman yıkımın, düşüşün ve trajedinin ana teması olmuştur. Shakespeare’in Macbeth’inde…
Yorum BırakHer Gün Ayrı Yazılır mı? Antropolojik Bir Perspektiften Zaman, Dil ve Kültür Bir antropolog olarak her zaman kültürlerin zamanı nasıl kavramsallaştırdığına hayran olmuşumdur. Zaman, evrensel gibi görünse de her toplum onu farklı biçimlerde yaşar, adlandırır ve anlamlandırır. Dil de bu anlamlandırma sürecinin en güçlü aracıdır. “Her gün ayrı yazılır mı?” sorusu, yüzeyde yalnızca bir dilbilgisi meselesi gibi görünse de, derinlerde insanın zamanı nasıl algıladığıyla, kültürel ritüellerle ve toplumsal kimliklerle yakından ilgilidir. Çünkü dil, kültürün belleğidir; bir kelimenin yazımı bile bir toplumun düşünme biçimini yansıtır. “Her Gün”ün Anlam Katmanları: Dilin Zamanla Dansı Antropolojik olarak “her gün” ifadesi, insanın zamanı parçalara ayırarak…
Yorum BırakHaber Ajansının Görevi Nedir? Edebiyatın Penceresinden Bir Bakış Kelimenin gücü büyüktür; kelimeler birer dünya kurar, her biri bir evreni açar. Bir edebiyatçı olarak ben, her sözcüğün yalnızca bir anlam taşımadığını, her cümlenin ardında farklı bir gerçekliğin yattığını düşünürüm. Tıpkı bir yazarın kalemiyle yeni dünyalar yaratması gibi, haber ajansları da dünyayı yazan ve yeniden şekillendiren güçlerdir. Peki, bu ajansların görevi nedir? Nasıl bir metin üretirler? Anlatıları nasıl kurar ve toplumların zihninde izler bırakırlar? Bu yazıda, haber ajanslarının işlevini edebiyat perspektifinden ele alacak ve onların dilin dönüştürücü gücüne nasıl katkı sağladığını inceleyeceğiz. Haber Ajansları: Yeni Bir Anlatının Doğuşu Bir haber ajansı, tıpkı…
Yorum BırakOkul Kantininde Çiğ Köfte Yasak mı? Bir Tabaktan Fazlasını Anlatan Hikâye Bazı sorular vardır, cevabı sadece evet ya da hayır değildir. İçinde anılar, duygular ve düşünceler taşır. “Okul kantininde çiğ köfte yasak mı?” da tam olarak böyle bir soru. Bugün size bir yasaktan değil, bir hikâyeden bahsedeceğim. Bu hikâye; farklı bakış açılarını temsil eden iki karakterin, aynı sofrada buluşma çabasının hikâyesi… — Bir Kantin, Bir Tabak, İki Farklı Dünya Bir sonbahar sabahıydı. Okulun kantini tıklım tıklım doluydu. Öğrenciler tost kuyruğunda, simitlerin kokusu havada asılı. O sırada Elif ve Mert, kantinin en köşesindeki masada hararetli bir tartışma içindeydi. Konu: Çiğ köfte.…
Yorum BırakKanıtlayıcı Ne Demek? Gerçekten “Kanıtlayıcı” Olabilir Mi? Merhaba okurlar! Bugün, “kanıtlayıcı” kavramı hakkında cesur ve belki de biraz tartışmalı bir görüş sunmak istiyorum. Hepimiz hayatımızın bir noktasında, bir iddiayı savunurken “kanıt” ve “kanıtlayıcı ifadeler” kullanmışızdır. Ama gerçekten, bu ifadeler ne kadar güvenilir? “Kanıtlayıcı” olmak, sadece doğruyu göstermek mi, yoksa bir düşünceyi doğrulamak için yapılan bir manipülasyon mu? Bu yazı, size biraz düşündürecek ve belki de sorgulatacak. Hazır mısınız? Kanıtlayıcı Olmak Gerçekten Mümkün Mü? Kelime anlamı itibariyle “kanıtlayıcı” olmak, bir şeyin doğru olduğunu göstermek, ispat etmek anlamına gelir. Ancak burada ciddi bir sorun var: Kanıt, her zaman mutlak bir doğruluk taşımaz.…
Yorum Bırak300 Sayfalık Bir Kitap Kaç Günde Biter? Güç, Okuma ve Toplumsal Zaman Üzerine Bir Siyaset Bilimi Analizi Bir siyaset bilimci için zaman, yalnızca kronolojik bir ölçü değil; iktidarın dolaşım biçimidir. Okuma eylemi de bu bağlamda sadece bireysel bir etkinlik değildir; bir toplumun bilgiyle, otoriteyle ve kendisiyle kurduğu ilişkiyi yansıtır. “300 sayfalık bir kitap kaç günde biter?” sorusu ilk bakışta basit bir hesap gibi görünse de, aslında bir iktidar analizidir. Kim okur, ne kadar okur, neden okur? Bu soruların her biri, modern toplumun bilgi rejimini çözümlemenin kapısını aralar. Okuma Eylemi ve Güç İlişkileri Bir toplumda kitap okuma oranı, sadece eğitim seviyesini…
Yorum BırakÖrüntü Nedir İlkokul? Tarihin Tekrar Eden Desenleri Üzerine Bir Yolculuk Giriş: Bir Tarihçinin Gözünden Düzenin Hikâyesi Bir tarihçi olarak, geçmişin sessiz adımlarında gezinirken hep aynı gerçeğe rastlarım: hayat, örüntülerle ilerler. Krallıkların yükselişi, medeniyetlerin çöküşü, toplumların yeniden doğuşu… Her biri görünürde farklı, ama temelde benzer bir düzenin parçasıdır. Örüntü kavramı, yalnızca matematikte değil; tarihin, kültürün ve insanın kendisinde de vardır. Bu yazıda “Örüntü nedir ilkokul?” sorusuna yalnızca eğitimsel değil, aynı zamanda tarihsel bir perspektiften yaklaşacağız. Örüntünün Kökeni: İnsanlığın Düzeni Arayışı Örüntü, Türk Dil Kurumu’na göre “düzenli tekrar eden biçim, motif ya da ilişki dizisi” anlamına gelir. İlkokul düzeyinde çocuklara öğretilen örüntü,…
Yorum BırakBir toplum araştırmacısı olarak her zaman beni büyüleyen şey, insanların birbirleriyle ve kurumlarla kurduğu görünmez bağlardır. Çünkü toplumsal yaşam yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda bireylerin ötesinde var olan yapıların da eseridir. Bu yapılar kimi zaman aile, kimi zaman devlet, kimi zaman da bir şirket biçiminde karşımıza çıkar. İşte burada karşımıza çıkan kavram, modern toplumun en sessiz ama en etkili aktörlerinden biri olan “tüzel kişi”dir. Bu yazıda “Tüzel kişi kim oluyor?” sorusunu yalnızca hukuki değil, aynı zamanda sosyolojik bir mercekten ele alacağız. Çünkü bu kavramın ardında, birey-toplum ilişkisini yeniden şekillendiren bir kültürel dönüşüm yatar. — Tüzel Kişi: Hukukun Soğuk Kavramı, Toplumun…
Yorum BırakKamu Yönetimi Mezunu Ünvanı Nedir? Yanlış Beklentiler, Doğru Terimler ve Kariyer Gerçeği Net konuşalım: “Kamu Yönetimi mezunu oldum, artık kamu yöneticisi unvanına sahibim” cümlesi kulağa hoş gelebilir; fakat hukuki ve profesyonel gerçeklik bambaşkadır. Bu başlık, yıllardır hem öğrencileri hem işverenleri yanıltıyor. Gelin, ezberi bozup meseleye cesurca bakalım. Kısa cevap: Türkiye’de Kamu Yönetimi (veya Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi) lisans mezunlarının ayrı, korumalı bir mesleki unvanı yoktur. Diplomada yazan şey bir derecedir (lisans/BA). “Uzman, denetmen, müfettiş, memur” gibi kadro unvanları ise sınav, atama ve görev tanımına göre alınır; diploma ile otomatik gelmez. “Ünvan” Nedir, Ne Değildir? “Ünvan” kelimesi tek bir şeyi…
Yorum Bırak